Ata kardeşimden (ç)alıntı: Yazının sonundan başına çıkarılmış not: Kimsenin okumasına gerek olmayan bir yazı bu. Tamamen kişisel, okuyanın vaktinize zarar. Yalnızca benim için bir nevi can sıkıntısı, nostalji.
Epeydir buralara şiir ekleyemiyorum çünkü artık bir şeyler yazamıyorum, ya da başka bir deyişle yazıyorum ama okuduğumu ben beğenmiyorum bu yüzden buraya koymuyorum. Burayı okuyan üç, hadi iyimser olalım beş kişiden birisiniz ki bu yazıyı da okuyorsunuz; Ey dostlar, ben bittim tükendim.. Nedenini sormadınız da, zaten bir nedeni de yok.. Kafa güzel mi güzel, ne demişim blogun ilk mesajında,
"İnternet'te meşhur olan bu blog olayına biz de katılalım dedik.. Eşimiz dostumuz burda ağzımızdan iki satır laf duysun , dertli olduğumuzda içimizi dökelim dedik.. Umarım burası düşündüğüm gibi bir şey olur. Başlayalım devamı gelir... Saygılar ve sevgiler..."
Ulan demezler mi adama sanki buraya yazdıklarımdan hesap soran var, yazma diyen var, ama her tarafa şiir miir yazmışsın, ne bu yazı burda saçma sapan diye.. Ne deseniz haklısınız..
Yazamıyorum işte, söylerken çekiniyorum ama yazamıyorum. Sebebi yok, olmadı da.. Eskiden yazarken şimdi niye yazamıyorum lan..
Geçen bir eleştiri geldi şiirime, şu bir alttaki yazıdaki şiire:
"var" redifleri ahenk vermekten çok, aksaklığa neden oluyor. Ele alınır doğru dürüst bir benzetme, ucundan kıyısından tek metafor yok. İçeriğe gelirsek... Eyvallah, her şair aşk, ayrılık, kader, keder vb üstüne yazar, yazabilir. Lakin temcit pilavı gibi kullanılan kelimelerde dahi bir değişikliğe gitmeden aynı benzetmeler ve imgeler (bu şiirde ele alınır bir imge görmekte bile zorlanıyorum ya neyse) üstünden şiir yazmaya devam etmek ne derece mantıklıdır? "Aşktan duman olmuş bir beden var""Yarım kalmış yürekte bir buruk sevdaOlup biten her şeyin boşaldığı bir kağıt var""Dibinin dibi görülmüş bir şişe""Bitik iki paket, hayat kadar boş iki sigara kutusu""Sevda kadar dolu dört küllük var""Ağlamaklı gözlerBuğulu pencerelerKupkuru bir yağmur var""Bir ip ve bir düğüm var""sağır sessizlik"Yahu yetmedi mi artık, biraz uğraşırsanız elli tane 3. sınıf şarkı sözü bulabilirsiniz bu cümleleri neredeyse birebir bünyesinde barındıran. Türevlerini kullanan 1500 tane bulursunuz zaten. Ağlamaklı gözler, ip, düğüm, hayat kadar boş sigara kutuları, aşktan yok olan bedenler... hep aynı terane. Biraz olsun üstüne düşünmek lazım yazılan şeyin. Klişe de bir yere kadar...Eleştirilerime gelecek muhtemel cevapların husumetle değil hüsn-ü zanla olacağını temenni ediyorum.Selamlar, hürmetler...
Şimdi bu adam haklı mı acaba.. Öyle bir demiş ki, utandım, keşke yazmasaydım dedim.. Ben şair mair değilim, yazdıklarıma biri şiir dedi öyle kaldı, yoksa benim şairim diye bir derdim yok. Sadece içimden gelenleri yazıyorum tıpkı şu an -her ne kadar saçma, anlamsız olsa da- yaptığım gibi.
Sıcak lan hava, yanıyorum odada. Kafam uyuştu zaten, vücut da bayılmak üzere. Gözler pert oldu olacak, Sovyet kızılı rengine bürünmüşler. Arkada Fikret Kızılok'tan beni anlatan o mükemmel parça, "Gönül" çalıyor. Ne acayip bir şarkı ya. Şimdi bunun sözlerine baktıktan sonra, ne yazsak havaya.. Yazmış işte kim yazdıysa. Benim artık yazmama ne gerek var.
Böylesi sevdiğin için
Bir kördüğüm oldu için
Ağlıyorsun için için
Demedim mi sana gönül?
Hepsini de yazardım, ama gerek yok. Bu arada bu yazıyı okuyorsanız hala, bıkmadıysanız teşekkür bir de yemek borçluyum. Verin adresinizi yorumlarda, çilingiri kurmayan adam değil..
Yok birader valla sarhoş değilim, benimkisi sesli düşünmek sadece. Beyin fırtınası değil ama beyin a.cıklanması.. Ne yani fena mı ettik yazdıysak buraya.. Döküyoruz içimizi..
Şiir demişken - demedik halbuki öyle bir şey, şimdi diyoruz - acayip bir şiir okudum geçenlerde, yine dedim bu muhteşem kardeşim, daha iyisi yok bu konuda.. Onu da yazayım bari..
Biz öööle kendi hayatımızı efendi gibi yaşamaya çalışırken
ne biliyim...sağa sola salça olmadan...
Belki en büyük keyfimiz...
güneşin Allahına kadar vurduğu altın sarısı biramızı yudumlarken...
birbirimize aşk acılarımızı, ''Pardon! gözüme toz kaçtı!'' hissiyatı içinde fısıldarken...
Bacağımıza sürünüp duran bir kediyi okşarken,
''Ooluum bu kedi hayvanı var ya,
tekamül zincirinin en son halkası lan...
Buda'dan bile daha bilge lan bu hayvan!'' şeklinde naif muhabbetlerimizi yaparken...
Kanımızı dökerek kurduğumuz ayyaş cumhuriyetin
en aşşağılık başkentleri Aksaray meyhanelerinde
ileri karakolları olan parklarda...
gökte sadece sahici bi' dolunay...
elimizde güsel Marmara...
Şehirin götünde pireler uçuşurken
ve biz terkedilen bir sevgili nasıl üşürse...
işte ööle üşürken...
ve daha onyedi...
onyedi...
onyedi... iken aşk konuşulur di mi...
Hayır biz senin adını fısıldıyorduk Galatasaray
bunu hiç bilmeyeceksin!
Gecenin çükünde her Türk babası gibi ayyaş bi' babanın sızmasını bekledikten sonra
yine boynumuzda sarı-kırmızı kaşkollaryine aynı dolunayın altında buluşup
bağrında gecelemek için sana koşarken
içtiğimiz o güsel Marmara'nın bile adın kadar içimizi ısıtamadığını hiç bilmeyeceksin Galatasaray!
1980'ler...
Sokağa çıkma yasakları...
Daha onyedi... onyedi... onyedi... bile diilken
geceleri boynumuzda sarı kırmızı kaşkollar...
elimizde sarı kırmızı pankartlar...
bir militan gibi toplum polislerinden kaçarken...
ve bütün yaşıtlarımız...
geceleri... gayrimeşru bu şehrin
gayrimeşru duvarlarına "Kahrolsun Faşizm" yazarken
biz geceleri aynı duvarlara "En büyük Cimbom" yazdık
ve bütün yaşıtlarımız gündüzleri mütemadiyen Fenerli iken
biz aleme inat seni sevdik
Komik olan şuydu
tarihinin en zavallı dönemiymiş meğer
hiç şampiyon olamazdın o zamanlar
biz de zaten farkında diildik... hep güsel Marmara'ydık çünki
Daha onyedi, onyedi, onyedi bile diildik...
"Neden Gaassaray?" diyenlere..."Because, güsel Marmara'yla güsel gidiyor!" derdik...
ki bunu hiç bilmezsin...
Daha onyedi, onyedi,
onyedi bile diildim diyom... Alooooooo?Ulan Gaassaray!
Söyleyecek o kadar çok şeyim var ki sana!
Ulan!
Anlatacak o kadar çok hikâyem var ki Gaassaray!
Anam avradım olsun hiç bilemeyeceksin!
Bu kediler var ya... çok enteresan hayvanlar abi...
Yazmışlar işte... Benim de sana anlatacak çok hikayem var be Gaaassaray! Anlattıklarım yanına kar kalsın, anlatamadıklarım bende kalsın, yaşadıklarım, senin uğruna yaptığım çılgınlıklarım da bende kalsın. Sadece sevildiğini bil yeter...
Kopuk kopuk yazıyorum çünkü düşünmüyorum yazarken. Dedim ya, aklıma ne gelirse şu an, ondan bahsediyorum. Bahsetmesemiydik? Varsa böyle diyen eyvallah, zaten böyle diyen adam bu satırları okumadan çıkar gider bir daha gelmez bu siteye.
Kardeşim ben niye yazayım şimdi? Ne yazarsam yazayım "Acılara Tutunmak"tan daha büyük bir şiir yazamayacağım. Bin tane enstruman çalsam "Mi Pista Apo Fosforo" yani bildiğimiz "Her Şeyi Yak" melodisini bestelemeyeceğim. O zaman ne gerek var. Şarkılar şiirler yazılmış otur dinle.
Boş konuşuyorsun be Bilen boş.. Bu arada kendime ilk kez "Bilen" diye hitap ettim şu an. Çok değişik. Kendi adım olmasına rağmen hiç kullanmadım. Şu andan itibaren Bilen ismimi kullanıyorum. Genç'lik bir yere kadar. Yaş 20 oldu, daha şu hayatta bi bok yapmadık. Bilen koydum adını dedi babam. İki anlamı var, her şeyi bilesin, ve bütün zorluklara karşı bilenesin. Ben bilenmeyi tercih ediyorum. Bilendim.
Her paragraf ayrı gereksiz, her paragraf ayrı boş. O yüzden daha fazla uzatmıyorum bu rezilliği.
Ne demişler,
"Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça..."
"Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça..."
This entry was posted
on Perşembe, Temmuz 10, 2008
at 15:27
and is filed under
alkoliği,
kahvesi
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.