Uyumayan ben değilim ki geceleri,
Ölmüyorsam neticesinde,
Uyuyan beynim demek, yüreğim değil ki...
O zaman senin olduğun yer hala ayık,
Uyursa orası ancak, bu iş biter..
Bakmıyorum ki ben her gece kalkıp,
Senin resimlerine,
Bakan ben değilim ki, gözlerim.
Yapabileceğim tek şey
Önlerine perde indirip
Dünyayı karartmak..
Ama engel olamıyorum.
Ve yazan ben değilim ki her seferinde..
Kalem alıyor kağıdı
Odamın kuytu köşelerinden,
Buluşuyorlar iki gizli aşık gibi,
Tıpkı şu an yaptıkları gibi.
Nasıl ki ben değil, yüreğim sevdiyse seni,
Gözlerim gördüyse o beynime kazınan çehreyi,
Ellerim yazdı işte şu sondan bir önceki dizeyi..
Ben değil...
3 yorum
evet aslında senin dediğin gibi...farkında olmadan,farkına varamadan kalemi eline alıverir elin...çünkü kuşlara benzer kelimeler,odana dolarlar bir akşam.nereden gelirler bilinmez.kâh çığlık çığlığadırlar,kâh sesleri işitilmez.bilmiyorum,belkide çiçeğe benzer kelimeler:turuncu,erguvan,beyaz...ve birdenbire bir rüzgar sürükler hepsini.ve biliriz ki bulutlara güven olmaz.ve zaman tabii,seni,beni,herkesi alıkoyan...eveett,bir ırmağa benziyor zaman da.hayretten dona kalmış.perdede hep aynı gölgeler.Juneval'i öfke şairleştirmiş,öfke yani isyan.bilmem ki seni de mi?
ve ardından coşmak lazım, diyor Saint-Simon, yaşamak lazım. hem zirvelerde,hem uçurumlarda yaşamak. çünkü biliriz ki dizginleri gerilen at şahlanır, ama kanatlanmaz.
ve insanları eskisi kadar sevmemek.insanları ve eşyaları.ve dediğin gibi galiba ölmek de bu...
ellerine sağlık gençcim,gerçekten bu da diğer şiirlerin gibi mükemmel olmuş...
((ASLI*))
Yorum Gönder
Blog Arşivi
Contributors
- Genç
- Biraz sevdaya, biraz da alkole meyilli. Arada bir aşık, yer yer arızalı, ha bir de turuncudan iz taşıyan tok bir sarıyla vişneye çalan koyu kırmızıya sevdalı...